Fotoğraf, doğada mevcut gözle görülebilen maddi varlık ve şekilleri,
ışık ve bazı kimyasal maddeler yardımıyla ışığa karşı duyarlı hale
getirilmiş film, kağıt veya her hangi bir madde üzerine saptayan
fiziksel ve kimyasal bir işlemdir. Kelime Yunanca ışık anl***** gelen
"photos" ve yazı anl***** gelen "graphes" kelimelerinden oluşmaktadır.
Yani ışıkla yazmak anl***** gelmektedir. Fotoğrafçılık uluslararası bir
dildir ve modern hayatta üçüncü bir göz vazifesi görür. Fotoğrafçılık
bakmakla görmenin ayrı ayrı şeyler olduğunu kanıtlar. Fotoğraf bugünkü
gelişme devrinde bir bilim ve diğer bilim kollarının da hiç şüphesiz ki
en büyük yardımcısıdır.
TARİHÇESİ Fotoğrafçılığın başlangıç tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Fotoğraf
tarihi karanlık kutu içinde görüntü elde etmenin tarihi olduğu kadar,
bu görüntüleri fotokimyasal yollarla saptamanın da tarihidir.
Sekizinci yüzyılda Cabir İbni Hayyam adlı bir Arap'ın Gümüş Nitrat'ın
güneş ışığı etkisiyle karardığını bulması ve 15. asırda büyük sanatçı
Leonardo da Vinci'nin karanlık odada mevcut ufak bir deliğin dış
dünyadaki görünümlerini aksettirmesi fotoğrafçılık tarihindeki önemli
başlangıçlardır. Sanatçılar Rönesans devrinde karanlık kutuyu buldular.
Böylece, ışığın girdiği ufak bir delik aracılığıyla karanlık kutunun
öbür ucunda konunun ters çevrilmiş bir görüntü görebiliyordu. 18.
yüzyılda karanlık kutunun bir ucuna mercek ve diğer ucuna da buzlu cam
konularak görüntü kutunun dışında görülebilir hale getirildi.
Işığın kimyevi maddeler üzerindeki etkisi ve gümüş tuzlarının görüntü
sapma duyarlılığı 200 yıl önceden biliniyordu. 1725 yılında, kireç ve
gümüş nitrat sürülmüş bir kağıt üzerine bir şekil konulup güneşe
tutulduğunda kağıt üzerinde bu şeklin bir görüntüsünün meydana geldiği
görülmüştür. 19. yüzyılın başında kağıt, gümüş nitrat çözeltisine
batırılarak negatiflerin elde edilmesi başarıldı. Fotoğrafçılığın ilk
ve esaslı gelişmesi, vernikle saydam hale getirilmiş olan kağıt
üzerindeki bir görüntünün kalay levha üzerine getirilmesidir. Daha
sonra, Yuda Bitümü ile kaplanmış kalay levha üzerine düşürülen bir
görüntüde güneş ışığı düşen yerlerin beyazlaştığı görülmüştür.
Niepce ile başlayan fotoğraf çalışmaları 1829 da Jacques Mande,
Daugerre ile birleşip 1837 de Daugerreotype'ı ortaya koymalarıyla
birden gelişim göstermeye başladı. Bu işlem gümüşle karıştırılmış bakır
bir levhanın sünger tozu ve zeytinyağı ile silindikten sonra 1/16
oranında su ve nitrik asit birleşiminde yıkanıp hafif bir ateşte
ısıtılmasını ve ikinci defa nitrik aside batırılmasını gerektiriyordu.
Böylece hazırlanan levha iyoda batırılıp makineye yerleştiriliyor, ışık
durumuna göre 5 ile 40 dakika poz veriliyordu. Elde edilen görüntü
47.5ºC ısıdaki cıvayı kapsayan bir tepsinin içine konulana kadar ortaya
çıkmıyordu.
1840 yılında ışığı 16 kere fazla geçiren bir mercek kullanılarak poz
süresi düşürüldü. Daugerre tipi ile elde edilen görüntü çok net olmakta
ise de gümüş bakır karışımı levhanın kolayca kırılması ve bu yönden çok
pahalı olması fazla gelişmesini önledi.
Aynı süreler içinde Henry Fox Talbot bir takım kimyasal maddelere
batırılmış kağıtlar üzerinde görüntü elde etmeyi başardıysa da yavaş
yavaş kararması ve görüntünün net olmaması nedeniyle kolayca unutuldu.
Ancak Talbot'un bu buluşu için ilk defa "FOTOĞRAF" kelimesi
kullanılmıştır. Bir süre sonra da negatiflerin pozitife çevrilmesi
başarılmıştır. Böylece modern fotoğrafçılığın temeli atılmıştır.
Daha sonra fotoğraf kağıtları, yumurta akına batırılarak pürüzsüz bir
yüzey elde edilmiştir. Ancak bu yöntem ayrıntıları ortaya çıkarmakta
başarısız olmuştur. Yumurta akının iyotlaşması ise başarılı sonuç
vermiştir. Bundan sonra ıslak levha yöntemi daha donra da kuru levha
yöntemi bulunmuştur.
Bu tarihlerde bir fotoğraf çekebilmek için ulaşılabilmiş en büyük poz süresi 1/25 saniye idi.
1852 yılında George Eastman, Kodak makinelerinde 10 poz çekebilen
bromür kaplı Jelatin rulolar bulunan Kodak fotoğraf makinelerini
piyasaya sürerek çok büyük aletler taşıması gereken fotoğrafçıya kolay
hareket imkanı sağladı. Fotoğraf çekildikten sonra makine fabrikaya
gönderiliyor ve jelatin film kağıttan ayrıldıktan sonra bir cam üzerine
yerleştiriliyor ve sonra yeniden makineye film doldurularak sahibine
iade ediliyordu.
1870 de Hermann Vogel emülsiyonları muhtelif banyolara batırılarak
duyarlılıklarını arttırma yolunu buldu. 1880 yılında kırmızıya karşı
duyarlılığı çok sınırlı olan ortokomatik filmin yanında, pankromatik
filmler ortaya çıktı. Fotoğraf 19. ve 20. asırda değişik astigmat
merceklerin, selüloz asıllı filmlerin kullanılması, fotoğraf makinesi
ve film sanayinde gelişmelerle günümüzdeki durumuna geldi.
OsmanLı İmparatorLuğunda Fotoğraf Bu asır Avrupa'sında, en görkemli yıllarını yaşayan endüstri devrimi,
Osmanlı İmparatorluğu'nu politik, kültür ve sanat, askeri ve ticari
yönlerde de etkilemeye başladı ve Batı'ya dönük bir politikanın esas
alınmasına neden oldu. Toplumun beğenileri değişti. Resim, mimari ve
müzikte gelenekselin yanısıra, Osmanlı toplumunda elit zümreyi
oluşturan entellektüel, bürokrat ve saray çevrelerine Batı zevki
girmeye başladı.
Batılı hükümdarların bir gelenek haline getirdiği, kendi portrelerinin
devlet dairelerine astırılması ve hediye edilmesi alışkanlığı, Osmanlı
İmparatorluğu'nda ilk kez Sultan II. Mahmud (Saltanatı 1808-1839)
döneminde uygulandı. Yeniçeri olayından (1826) sonraki günlerde,
6.5X7.5 cm. boyutunda, kabartma sarı ve pembe güllerin, üzerlerinde
elmas bulunan mavi çiçeklerin çevrelediği bir alanın ortasına, askeri
üniforma giymiş olan Sultanın bir resmi hazırlandı. Tasvir-i Hümayun
adı verilen bu nişanlar zincir ile boyuna takılır veya resmi dairelerin
duvarlarına asılırdı.
Bir kısım tutucu çevreler Sultanın bu davranışından rahatsız oldukları
için bunu yıkmak isteyen Sultan, 1832 yılında Cuma Selamlığından sonra,
Küçüksu'da ikamet eden Şeyhülislam Abdülvahab Efendi'yi huzuruna kabul
ederek kendisini Tasvir-i Hümayun ile ödüllendirdi. 1835'de Harbiye
Mektebi'ne ve 1836'da, Rami ve Selimiye Kışlalarına büyük bir törenle
Sultanın resimleri asıldı. Ve II. Mahmud, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed
Ali Paşa kuvvetlerine karşı çarpışacak olan Osmanlı ordusunun kumandanı
�erkez Hafız Mehmed Paşa'ya, 1838 yılında, moral vermesi için bir
resmini gönderdi.
3 Ekim 1839'da Gülhane Hatt-ı Hümayunu'nun Reşid Paşa tarafından
okunmasından bir iki hafta sonra, fotoğrafın bulunuşu ilk kez,
İstanbul'da yayınını Türkçe, Arapça, Fransızca sürdüren Takvim-i Vekayi
gazetesinin 28 Ekim 1839 (19 Şaban 1255) Pazartesi günü 186. sayısında
duyuruldu.
1840 yılında Yenicami avlusunda ilk Postane-i Amire kuruldu. Aynı yıl
İngiliz William Churchill'in yabancı basından aktardığı yazılarla
yayınına başlayan Ceride-i Havadis Gazetesi'nin 25 Ağustos 1840 (26
Cemazıyelahır 1256) Salı günü 47. sayısında, Daguerre'in ticari amaçla
çoğalttığı makinasından söz edilmekteydi.
1839 yılının Ekim ayında, Fransız ressam Horace Vernet (1789-1893),
yeğeni Charles Marie Bouton ve Daguerreotypist Goupil Fesquet
(1806-1893), Marsilya limanından yola çıkarak dünyadaki ilk fotografik
geziye başladılar.
Suriye, İskenderiye, Kahire, Sina, Filistin, Tyre, Saidon, Deir El
Kamar, Şam, Kudüs, Nazareth, Beyrut ve Baalbeck'den sonra, 4 Şubat
1840'da İzmir'e vardılar. Fesquet tarafından hazırlanmış olan anı
defterinde, 13 Şubat 1840'da Iena gemisinin bordasından çekilen
İzmir'in Daguerreotype'larından söz edilmektedir.
Bu yıllarda matbaa ve baskı tekniği gelişmediğinden, çekilen
fotoğrafları yayın organlarında ve kitaplarda göstermek olanaksızdı. Bu
çekimler, fotoğraflara ara tonlar verilerek yeniden ressamlar
tarafından çizildi. Fotoğraftan tekrar çizim yolu ile hazırlanmış ilk
kitap Excursions Daguerriennes: Vues et Monuments Les Plus Remarquables
du Globe (1840-1844) adı ile Paris'te N.P. Lerebours tarafından
yayımlandı. Bunlar Avrupa ve Ortadoğu'nun çeşitli yerlerinden saptanmış
görüntülerdi.
İslam mimarisi üzerine araştırmalar yapan Joseph Philbert Girault de
Prangey (1804-1892), Ortadoğu'da 1842-1845 yılları arasında 1000'in
üzerinde Daguerreotype çekti. Bunlardan yapılan illüstrasyonlar 1846'da
Paris'te Monuments Arabes d'Egypte de Syrie, et d'Asie-Mineure Dessines
et Mesures de 1842 a 1845 adı ile basıldı.
Fransız asıllı Kompa'nın 1842 yılında İstanbul'a geldiği ve Beyoğlu
Belvü'de çalıştığı, Ceride-i Havadis gazetesinin 16 Temmuz 1842 (8
Cemazıyelahır 1258) Cumartesi günü 95. sayısında duyuruldu.
Fransız yazar Maxime du Camp (1822-1894), 1843'de İzmir, Efes ve
İstanbul'da çektiği fotoğraflarını, 1848'de Paris'te, Souvenirs et
Paysages d'Orient: Smyrne, Ephese, Magnesie, Constantinople, Scio adlı
kitabında yayımladı.
Jacob August Lorent (1813-1884), 1842 yılında İstanbul'dan başlayarak,
İzmir, Mısır, Kudüs, Karadeniz'e yaptığı seyahatini, 1845 yılında
Wanderungen im Morgenlande 1842-1843 adlı kitabında yayımladı.
Bu yıllarda Osmanlı İmparatorluğunun başkenti İstanbul'da Batılı
anlamda gelişme çabaları içinde, Haliç girişinde Karaköy-Eminönü
arasına inşa edilen ilk tahta köprü 1845 yılında açıldı. 1847'de ilk
banka kuruldu ve aynı yıl ilk telgraf denemesi eski Beylerbeyi
sarayında yapıldı.
Ernest de Caranza, 1852'de İstanbul'a geldi ve Anadolu yarımadasını
gezerek pekçok Calotype çekti. Bunlardan 55 adedi ile hazırladığı
albümü Sultan Abdülmecid'e ( Saltanatı: 1839-1861) takdim ederek,
"Sultan Fotoğrafçısı" ünvanını almayı başardı.
Yine aynı yıl Alfred Nicolas Normand (1822-1909), İstanbul'un 16 X 21 cm boyutunda Calotype'larını çekti.
İrlanda'lı J
n Shaw Smith'in (1811-1873), 1852 yılında çektiği Pera fotoğrafı, iki negatiften oluşmuş, bilinen en eski çiftli baskıdır.
Bu yıllarda Osmanlı yönetimi İmparatorluğun değişmekte olan çehresine
yeni katkılarda bulunuyordu. 1854 yılında Kahire-İskenderiye arasına
ilk demiryolu yapıldı. Aynı yıl Dolmabahçe Sarayı yaptırıldı. Saray,
Türk Rokoko'su adı ile tanınan eklektik tarzın doruk noktalarından biri
olmuştu. 1857'de Matbuat Nizamnamesi çıkarıldı.
Francis Frith (1822-1898), İzmir'i 1860'lı yıllarda gezdi ve yörenin
fotoğraflarını çekti. 37 fotoğraflık albümün ilk sayfasına, Türk
kostümleri içinde kendi portresi de basıldı.
Francis Bedford (1816-1894), Galler Prensi VII. Edward'ın Türkiye ve
Ortadoğu'ya 1862'de yaptığı geziye katılarak, Wet Collodion'lar çekti.
Bu gezinin fotoğrafları, Londra'da Day&Son tarafından basıldı.
Arkeologlar için bulunmaz bir hazine olan Küçük Asya toprakları,
Fotoğrafla uğraşan ve eski eserlerle ilgilenen gezginlere fotoğrafın
bulunuşu ile birlikte yeni bir çalışma olanağı sunmuş oldu.
1861'de George Perrot, mimar Edmond Guillaume ile Anadolu yarımadasına
arkeolojik bir gezi düzenledi. 1862'de Paris'te Exploration
Archeologique de la Galatie et de Bithynie adında bir kitap
yayımladılar. Jules Delbet'nin fotoğraflarıyla yayımlanan bu kitapta
verilen bilgiler, arkeologlara yol gösterici oldu.
Fransa'nın Osmanlı İmparatorluğu'ndaki elçisi Marquis de Moustier'in
akrabası olan A. de Moustier, 1862 yılında İstanbul'dan başlayarak,
Marmara bölgesi ve
Kuzey Ege'nin çeşitli görüntülerini çekti. Bu fotoğraflar, gravür
tekniği ile hazırlanarak, 1864'de Le Tour de Monde adlı 15 ciltlik
kitabın içinde yayımlandı.
Felix Bonfils (1831-1885) ve oğlu Adrien Bonfils'in (1861-1929)
Beyrut'ta fotoğraf stüdyoları vardı. Baba-oğul, İstanbul ve Anadolu
yarımadasının fotoğraflarını da çektiler.
Askeri öğrenimde üç boyutlu eşyanın doğru görüntüsünü yakalayabilmek
amacı ile, Batı tarzında ilk resim dersleri Mühendishane-i Berri-i
Hümayun'un 18. yüzyılda progr***** alınmıştı. 19. Yüzyılda fotoğraf
derslerinin eklendiği bu okulda öğretmenliği, ressam sınıfından mezun
olan öğrenciler yaptılar. Sultan II. Abdülhamid'in de tüm olayların
fotoğraflarını onlara çektirerek izlediği Mühendishane ve diğer askeri
okul öğrencileri arasında; Yüzbaşı Hüsnü (1844-1896), Bahriyeli Ali
Sami, Servili Ahmed Emin (1845-1892), Ali Rıza Paşa (?-1907), Ali Sami
Aközer (1866-1936) gibi isimler vardı.
Gazete fotoğrafçılığı anlayışının öncülüğünü, 1840 yılında Osmanlı
darphanesinde şef desinatör olarak çalışmaya başlayan James Robertson
(1813-1888), Kırım Savaşı sonlarının, 1855 yılında çektiği fotoğrafları
ile yaptı.
İmparatorlukta yerleşik stüdyolar da açılmaya başladı.Bu stüdyoların
sahipleri, çevre görüntülerinin yanısıra, portre çekimlerine de yer
verdiler. Bu ilk portreler, o güne kadar görüntülemek için kullanılan
resim sanatındaki genel eğilimleri yansıtıyor gibiydiler. �evre
görüntüleriyse, gravürlerdeki ana konuları içermekteydi.
Carlo Naya (1816-1882), İtalya'dan Pera'ya gelip yerleşen ilk
fotoğrafçılardan oldu. 1845 yılında İstanbul'da başlayan çalışmalarını
günün gazetelerine verdiği ilanlarla da duyurdu. Stüdyosu, Grande rue
de Pera'da, Rus elçiliğinin karşısındaydı. �alışmalarını 1857 yılına
kadar burada sürdürdü.
Osmanlı halkından Basile Kargopoulo, fotoğraf stüdyosunu 1850'de
Pera'da açtı. �zellikle İstanbul şehir panoraması ve şehir
belgelemeciliğinde etkin bir rol oynayan Basile Kargopoulo'nun
fotoğrafhanesinde, süslenme heveslisi ayak takımı gençlerin kıyafet
değiştirerek, fotoğraf çektirmeleri için, geniş bir gardrobu vardı.
1848'de Osmanlı İmparatorluğu'na sığınan Macar mültecilerinden Raif
Efendi, 1854 yıllarında İstanbul'da �emberlitaş'ta fotoğrafla uğraşmaya
başladı.
Alman kimyager Rabach, 1856'da Beyazıt'ta bir stüdyo açtı.
Pascal Sebah, 1857'de El Chark adı ile açtığı stüdyosunda, yerel
giysileri içinde dönemin Osmanlı tiplerini çekti. 1888'de Policarpe
Joaillier'nin de katılması ile stüdyonun adı Sebah&Joaillier olarak
değiştirildi.
1867 yılında Beyazıt'ta bir stüdyo açan Nikolai Andreomenos
(1850-1929), otuz yıla yakın burada çalıştıktan sonra, Pera'da da bir
şube açtı. Andreomenos'un Sultan II. Abdülhamid'den iki madalyası vardı.
İsveçli Guillaume Berggren (1835-1920), bir gemi yolculuğu sırasında
uğradığı İstanbul limanında karaya çıkınca, yolculuğunun devamından
vazgeçti. Doğu'nun bu gizemli şehrini gördüğü anda burada kalmaya karar
vermişti. 1870'li yılların başında Pera'da bir stüdyo açan Berggren,
İstanbul'un en güzel görüntülerini usta tekniği ve kompozisyon anlayışı
ile belgeledi.
Pera'lı fotoğrafçılardan Gülmez Kardeşler, özellikle portreler ve İstanbul'un kırsal görüntülerinin fotoğrafçılarıydılar.
Ünlü Pera fotoğrafçıları içinde Bogos Tarkulyan (?-1940),
fotoğrafçılığının yanısıra portre ressamlığı konusunda da çalışmalar
yapmaktaydı. Foto Phebus'ün sahibi olan Tarkulyan, daha sonra
fotoğrafhanesinin adı ile kendi adı birleştirilerek "Febüs Efendi" diye
çağırılmaya başlandı.
Tüm bu fotoğrafçılara teknik donanımı sağlayan, fotoğrafın ticareti ile
uğraşan, fotoğraf malzemeleri ithal eden en büyük firmalar; Onnik
Diraduryan, Caracache Biraderler ve Nadir Fotoğrafhanesi'nin sahibi G.
Paboudjian'dı.