Şiir nedir?
Şiir,
neredeyse dilin doğuşuyla beraber ortaya çıkan bir yazın türüdür. Şiiri
tanımlamak için binlerce ifade kullanılmışsa da doğru ve değişmeyecek
bir tanıma ulaşmak olanaksız gibi görünmektedir.
Ancak, kendine
ait bir dil ya da söylem kullanması, müzik ve sesle yakın ilişki içinde
bulunması ve estetik bir etkileme gücünün olması herkes tarafından
kabul edilebilecek özelliklerdir.
Şiirin ortaya çıkışı, insanın
sesini bulması ve özellikle konuşarak iletişim kurmasını sağlayan bir
dil geliştirmesi ile yaşıttır. İnsan günlük konuşma dilinin yanı sıra
özellikle değiştirebileceği ya da yansıtabileceğini düşündüğü doğayı
etkilemek için bir büyü dili oluşturmuştu. Bu dilin ritmik özellikleri
şiir dilinin öncülü olarak algılanabilir. Platon da şiiri tanımlarken
"büyülü söz" ifadesini kullanmıştır.
Çağlar boyunca türküler
şiirsel metinler olarak sözlü yazın örnekleri olarak yaşamışlardır. Her
kültürün günlük dil kadar sık kullandığı türkülerin sosyolojik boyutu
yazınsal boyutundan daha önde görülmüştür. İşlerini yaparken türkü
söyleyen insanlar bireysel ya da grupsal gereksinimlerinden dolayı
farklı türlerde şiir geliştirmişlerdir. Bu gereksinim sonucu ortaya
çıkan türler Yunan kültürü etkisi altında gelişmiştir. Bu bağlamda ilk
gelişen türler lirik, epik ve dramatik şiirdir. Bunların dışında
pastoral, didaktik ve satirik diye adlandırılan türler de şiirde iç
farklılaşmanın diğer örnekleridir.
Topluma ortak bir duyarlık ve
bazen vicdan oluşturmak, insan-doğa ilişkisini düzene koymak, sıradan
insanın gözlemleyebildiği halde ifade edemediği olayları ve olguları
güzel ve farklı bir dil kullanarak gündeme getirmek ve böylece toplumun
sözü olmak gibi işlevleri vardır şiirin. Şiirin işlevi yazıldığı ya da
söylendiği döneme bağlı olarak farklılık göstermiştir. Topluma
kazandırılmak istenen değerlerin sözcülüğünü yapmış, yenilikleri
tanıtmaya çalışmış, demokrasi ve özgürlük kavramlarının kalıcı
olmasında önemli pay sahibi olmuştur.
Şair kimdir?
Şair
öncelikle bir yazın insanıdır. Şiir yazan ve söyleyen kişidir.
İlkçağlardan günümüze kadar toplumun ileri gelenlerinden, bilici ve
sözcü olduğu için toplumun kutsadığı, toplumun ortak duygu ve
duyarlıklarının kaynağı olarak görülen ilerici ve dönüştürücü bir
kişidir. Ortak duyarlıklar ve değerler toplumdan topluma değişeceği
için şairlere evrensel özel değerler yüklemek doğru olmayabilir. Yine
de şair kendi toplumunda düşünen, güzel söz söyleyen ve sözü dinlenen
bir kişi olarak kabul ve saygı görmüştür.
Şairin toplumdaki
işlevi ilkel çağlarda daha keskin çizgilerle belirlenmiş iken günümüzde
belirli bir şair rolünden söz etmek daha zordur. Bunun nedeni
düşüncenin ve sözün yerini alan yeni değerlerdir diyebiliriz.
Şair
yaşadığı dünyayı, olayları ve insanları herkesten farklı algılayan bir
kişidir ya da olmalıdır. İzlenimlerini halka aktarırken diğer
sanatçılar kadar rahat değildir çünkü ne günlük konuşma dilini
kullanabilir ne de düzyazı tekdüzeliğini. Şairin dili diğer tüm yazın
türlerinin dilinden üstün ve zahmet vericidir.
Şiir ve dil bilinci
Şiir
dili gündelik dilden birçok özelliğiyle ayrıldığı için dil merkezli her
türlü yaklaşımın odağında yer almıştır. Sessel ve semantik (anlamsal)
düzeylerde konuşma dilinden ayrılır. Şiir olmayan metine anlamı yazarı
tarafından yüklenirken şiir kendi anlamını kendi üretir. Şiirde anlamda
çok okurun anlamlamasından söz edebiliriz. Roman Jakobson'a göre şiir
dilin güzelduyusal işlevindedir.
Şiir dilinin kendine özgü
yapısı konuşma dilinden sapmalarla, öne çıkartma ve düzenliliklerle
sağlanmaktadır. Gündelik dilden sessel, sözcüksel, sözdizimsel,
anlamsal her türlü sapma ile yineleme (uyaklar ve sözcük yinelemeleri)
ve koşutluklar şiir dilinin öne çıkartılan özellikleridir. Ancak bu
özelliklerin şiirin derin yapısında bir bağlılaşık bulma şartı vardır.
Yani yapılan bir öne çıkartma anlama bir etkide bulunmuyorsa sadece
yüzeyseldir ve şiirsel bir işlevi yoktur. Bazı sözcük ve dilbilgisi
oyunları sadece moda olduğu için kullanıldığında şiire yarardan çok
zarar verirler.
Şiiri düzyazıdan ayıran dilsel özelliklerden en
önemlisi anlamın düzyazıda çizgisel olması, şiirde ise çizgisel olmayıp
dolaylı olmasıdır. Düzyazıda yani şiir olmayan bir metinde anlam hazır
olarak vardır ve gösteren-gösterilen ilişkisi açıktır. Şiirde ise
gösteren için birden fazla gösterilen olabilir ve her okur farklı
gösterileni anlam olarak algılayabilir. Yani belli ve tek bir anlamın
varlığından söz etmek zordur.
Şiirin teknik sorunları
a) Şiirde İmge
İmge,
şiirde anlama ulaşma yolunu daha etkili ve canlı hale getiren, anlamla
başka şeyler arasında ilinti kuran bir zihinde canlandırma biçimidir.
Bir bakıma bir hayal yaratmadır. Hayal söz konusu olduğu için seçilen
şeyler dünyada varolan bildik cisimler ya da olaylar olmak zorundadır.
Şiirin de kullandığı asıl madde insan yaşantısı olduğu için bu
yaşantıyı şiirleştirmek işi imgeye düşer. O zaman şair kullandığı
sözcüklerle algıların zihindeki bazı resimlerle eşleşmesini sağlar.
Bunu başarabilen bir imgeye de biz iyi imge diyebiliriz.
İmgenin
şiirde nasıl ve ne kadar kullanılması gerektiği tartışma nedeni
olmuştur. Örneğin Garip akımına karşı bir tepki olarak gelişen İkinci
Yeni direkt olarak anlatılan günlük yaşantının yerine imgeyi
koymuşlardır. İmge bir bakıma anlam yolculuğunun bizde bıraktığı güzel
manzaradır.
b) Şiirde Uyak ve Ses
Ne
tür şiir yazılırsa yazılsın ses ve uyak şiirin vazgeçilmez
öğelerindendir. Günümüz şiirinde halk ve divan şiiri örneklerinde
olduğu gibi sistemli bir uyak kullanılmasa da şiire serpiştirilen ve
düzenli olmayan ses benzeşmeleri şiiri canlı tutmanın gereğidir. Şiirde
kullanılan redif, zengin uyak, tam uyak ve yarım uyak ile içses uyumu
şiirin daha kolay akılda kalmasını, akıcılığı sağlar ve bazen verilmek
istenen duyguyu yansıtır.
c) Şiirde Anlam
Yıllardır
tartışılan bir konudur: Şiirde anlam olmak zorunda mıdır? Ülkemizde bu
tartışmayı başlatan İkinci Yeni şiir akımıdır. Şiirin ses, sözcük ve
biçem kaygısını anlamın önüne koyan İkinci Yeni'ye şiir çevrelerinden
tepkiler gelmiştir. Anlamın rastlantısal olduğu iddiası da yine İkinci
Yeni kaynaklıdır.
Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi, şiir
dilinin özelliklerinden biri şiirde anlamın çizgisel değil dolaylı
olmasıdır. Şiirsel bir metnin çok anlamlılığı okurun onu
anlamlamasından kaynaklanır. Şiirde, şiir olmayan metinlerin tersine,
anlam şair tarafından hazır verilmez ve anlama ulaşma okurdan beklenir.
Öyleyse şiir okuma her türlü okumanın üzerindedir ve okurun işbirliğini
gerektirir. Bir metne sonsuz sayıda okuma yapılabileceğine göre "şiirde
anlam sonsuzdur" gibi bir yargıya da ulaşabiliriz.
d) Şiir ve Toplum
Şiir
toplumun sorularını dile getiren bir araç mıdır? Şair bu sorunlar ne
derece duyarlı olmalıdır? Şiir ve ideoloji arasındaki ilişki nedir?
Bu
sorular günümüzde dahi sıcaklığını koruyan tartışma konularıdır. Şiirin
yaşamı yansıtması gerektiği (mimesis) görüşü Gerçekçiliğin temelini
oluşturmuş, gerçekliği sorgulamak ve eleştirmek ise Toplumcu
Gerçekçilik ile gündeme gelmiştir. Toplumcu gerçekçi tavır edebiyatın
sosyalist değerler üzerinde yükselmesi, yapıtlarda halkın sorunlarının
dile getirilmesi, sosyalizmin yüceltilmesi gerekliliğini savunur.
Kişilerin iç dünyasını yansıtan, bireyciliği öne çıkaran ve burjuva
yaşam tarzını yansıtan yapıtlara karşı çıkar. Sanat sadece Marksist
etik ve estetik ölçütleriyle değerlendirilir. Sanat sanat için değil,
toplum içindir. Şiir de bu yaklaşım içerisinde önemli bir işleve
sahiptir. Coşturucudur ve yönlendiricidir.
Bugün şiir
dergilerini karıştırdığınızda bu konudaki tartışmalara tanık
olabilirsiniz. Artık şiirle devrim yapılamayacağını herkes bilmektedir.
Şiire ve şaire ağır görevler yüklemek yanlıştır; çünkü toplumsal
olaylara duyarlı davranmak sadece şairlerin değil herkesin görevidir.
Şair, bir aydın olarak ne zaman halkın yanında olacağını bilir ve ona
göre tavır gösterir. Onun tavrı da topluma bir bakış açısı kazandırması
bakımından gereklidir.
e) Şiir ve Çeviri
"Şiir
öyle ayrı bir dildir ki başka hiçbir dile çevrilemez; hatta yazılmış
göründüğü dile bile." diyor Jean Cocteau. Şiiri başka dillere
çevirmenin doğru olup olmadığı tartışılan önemli konulardan biridir.
Anlamlamanın okur merkezli olması, bir dildeki ses ve biçemin diğer
dilde yakalanmasının çok zor olması, dillerin sözcüklerinin her zaman
birbirini karşılayamıyor olması şiir çevirisini zorlaştıran
etkenlerdir. Ancak şiirin çevrilememesi durumunda da farklı ülkelerden
şairleri tanımak ve okumak olanaksız bir duruma gelmektedir. O zaman
şiir çevirisinde çeviren kişinin elinden gelenin en iyisini yapması ve
şiirin havasını en yüksek düzeyde koruması gerekmektedir. Ancak bu
çeviri, ne kadar başarılı olursa olsun, çevirmenin anlamlaması ev
yeniden yaratması etkisinde olacaktır. Bu yüzden, bazı şiirlerin
altında "çeviren" ifadesi yerine "Türkçe söyleyen" ya da "yeniden
söyleyen" ifadelerine rastlarız. Şiirleri kadar çevirileri ile ünlenmiş
şairler de vardır. Onlar kendi şiirlerindeki yaratıcılığı yeniden
yaratma işlemine başarıyla taşıyabilmişlerdir.